Bayram Zafiyeti

Herkes bayramda misler gibi tatil yapıyor , ben tabi yurtdışında yaşadığım için bana bayram yok, işe gidip geliyorum ve kalan tüm vaktimi de itinayla Instagram Story’lerinizi izleyerek, Facebook paylaşımlarınıza bakarak geçiriyorum.
Her bayram olduğu gibi herkes kendi bütçesine, kilosuna göre tatile çıkmış; kimi izin alıp tatili birleştirip Amerika’ya ya da Uzakdoğu’ya gitmiş, kimi Avrupa’ya, kimi ben deniz tatili istiyorum ama yurtdışına çıkma havasından da olmak istemiyorum diyerek komşuya kaçmış. Yaza fit giremeyen ya da parası olmayanlar ise köylerine geri dönmüşler, babaannelerini, anneannelerini ziyaret ederek eski bayramlar yad edip, organik hayatı övüyorlar. (Bir de İstanbul’da kalanlar var: kimse yok, ne kadar da huzurlu, canım İstanbul diyerek ve de sanki tatile gitmediklerinde daha çok İstanbullu olduklarını düşünen bir güruh var).
Evet herkes tatilde, imkanları el verdiğince bir şeyler yapıyor. Sonuçta tatil hepimizin hakkı; yeni yerler görmek, güneşin altında ve denizin kıyısında her şeyden uzaklaşıp bir oh demek, tüm sene boyunca okuyacağımız tek kitabın sayfalarını hamakta sallanırken karıştırmak, anneannemize sıkıca sarılmak, büyümediğimizi yok yok yaşlanmadığımızı kendimize kanıtlamak ya da nostalji yapmak için o kiraz ağacına tırmanmak, arkadaşlarla eğlencenin dibine vurmak. Tatil güzel, keyifli ve malesef de gerekli (keşke hayattan kaçmak için bir gereklilik olmasaydı) ve tamam hak ettiniz ama hepinize tek bir lafım var: biraz yavaş yiyin!
Insta Story’lerinizde Amerika’dan Japonya’ya kadar uzanan, çoğunlukla Ege mutfağını öven, annelerin sabahları hazırladığı pişilerden, ev yapımı cevizli baklavalardan, taze toplanan kirazlardan, Roma’da yenilen dondurmadan, Paris’teki krembruluden, içinde türlü türlü deniz ürünü olan salatalardan, sushinin Japon mutfağındaki tek şey olmayan kanıtlayan ramenden, Kore mutfağıyla füzyon hamburgerden, tek tek duble duble rakı içilen mezeli sofralardan, rengarenk kokteyllere kadar binbir türlü yiyecek ve de içecek gördüm (algıda seçicilik de diyebiliriz). Canlarım siz “Ramazan bitti nasılsa o yüzden rahat rahat yer içer ve yediğimizi içtiğimizi tüm dünyaya da gösteririz” demiş olabilirsiniz, ama aramızda aç olanlar var.
Ben ki, ruhunun ağırlığı ve boşvermişliği bedenini ele geçirmiş ve sonuç olarak metabolizması aşırı derecede yavaş olan bir insan olarak, bırakın kilo vermeyi şu tombik halimi koruyabilmek için bile sürekli diyet ve spor yapmak zorundayım. Aşırı da bir iştahım olduğu için mütemadiyen de açım tabi. Ben öyle ki anılarımı ya da insanları yemeklerle ilişkilendiriyorum. Mesela benim için anne demek revani, anneanne demek yaprak dolması, baba demek ceviz kırmak, teyze alman pastası, amca kebap demek. En büyük kalp kırıklığım iyi yemek yapan erkek arkadaşımın beni terk etmesi mesela. Bayram baklava, köy tarhana ve bazlama demek. Bahar erik ve çilek, yaz karpuz, kış nar demek. Ben mesela yazdan sonbahara geçiş dönemini dışarda hem közde mısır hem de közde kestane yiyebildiğim zamanlarda anlıyorum.
Biriktirdiğim anılar için de aynısını söyleyebilirim, yediğim içtiğim şeyleri daha çok hatırlıyorum. Bundan seneler önce Gaziantep’e gitmiştim ve hatırladığım tek şey sabah yediğim katmer, Floransa yakınlarında geçen sene küçük bir kasabada düzenlenen festivalden hatırladığım tek şey pesto soslu ekmek. Geçenlerde Akyaka’ya gittim, marine edilmiş balık, sakızlı dondurma ve de acıbiberli kokteyli hatırlıyorum. Paris’te yediğim ekler mesela rüyalarıma giriyor, ordan Paris’te buluştuğum kuzenimi hatırlıyorum, o da çok güzek nutellalı kurabiye yapıyor, hop eklerden nutellalı kurabiyeye geldik mi? Başka hiçbir konuda sebep sonuç ilişkisi kuramayan beynim konu yemek olunca sinirler arasındaki bağlantıları güçlendirip beni bile şaşırtacak derecede hızlı çalışıyor.
Gurme miyim? Kesinlikle hayır! Sadece kontrol edemediğim, muhtemelen annemin ve anneannemin beni büyütme çabalarına borçlu olduğum, sürekli kabaran tatlı, şaşırtıcı ve bir o kadar da zararlı bir iştahın sahibiyim. O kadar gözüm kara ki, paylaştığınız fotoğraflara bakıp yediklerinizi kıskanıyorum. Gezip gördüğünüz yerler sizin olsun, bana yiyip içtiklerinizi anlatın, ama çok da abartmadan çünkü açım.

0 comments